14 Ocak 2014 Salı

KavramlarımınHayatı

Hayatımdaki kavramların hayatını anlatmak için bu yeni post:

-Çok küçük yaşlarda, ailemin radikal İslamcı olduğu, benim de hatırlamadığım zamanlarda "mücahit olacağım!" dermişim...

-Sonra ben büyüyüp okul çağlarına geldiğimde çoğu erkek çocuğu gibi "futbolcu" olmaya karar verdim. Sırasıyla Demirspor Kulübü alt yapısı, TEDAŞ Spor Kulübü alt yapısının antrenmanlarında, yedek bir oyuncuydum. Maçları hep tribünde, kadro dışında takip ettim. Ama TEDAŞ Spor Kulübü'yle il ikinciliği elde ettiğimizde kupa benim de ellerimin arasındaydı.

-Futbolcu olamayacağımı anladığımda geç olmamıştı. En yakınımdaki eğlence aracım bilgisayardı ve bunun mühendisi olabilirdim. Evet artık "bilgisayar mühendisi" olamak istiyordum.

-Bu dönemden liseye kadar ki zaman diliminde hangi kavramlar hayatıma girdi hatırlayamıyorum. O yüzden bu dönemler "kısır dönem" olarak tarihimde yer almıştır.

-"Vali" dizisini izlerken Recep Yazıcıoğlu'na ve Erdal Beşikçioğlu'nun oyunculuğuna hayran oldum. Tiyatrocu olamayacağımı düşündüğümden herhalde ilk aklıma "kaymakam mı olsam?" düşüncesi geldi. Araştırdım ilk kez. Sayısaldan eşit ağırlığa geçme ayırdındaydım fakat "dayı"m olmadığı için "benden vali neyim olmaz!" diyerek vazgeçme durumunda kaldım.

-Yine lisede bir çok gencimiz gibi "Vatan! Millet! Sakarya!" duygularım kabardı. Dayımın da ülkücü olması sebebiyle bir tadına bakma isteği doğdu. Fakat ay bile sürmeyen bu siyasi düşüncem çok çabuk yıkıldı. Bari o zaman biraz da "sol"u araştırayım diyerek "Dar Ağacında Üç Fidan"ı okumaya başladım.

-Anti-Kapitalist Müslümanlarla tanışarak yine radikaldim fakat biraz daha "sol"a yatkınlığım artmıştı. Doğru orantıyla gariptir ki marka merakımda...

-Ulan trilyon meslekten meslek bulamıyordum. En iyisi babamın da baskısıyla KPSS'ye gireyim dedim. Az daha "gardiyan" oluyordum. Başvuru yapmadım. Memnunum. Arada "ulan şimdi çalışıyor olsaydım daha rahat olurdum!" diye düşünsem de yine de memnunum.

-Bu arada "sol" düşünce hayatıma iyice yerleşmişti. Deniz Gezmiş, Che gibi önemli semboller hayatımı aydınlatıyordu. Anarşik hareketlerim önce aileme, sonra okuluma, sonra da Facebook hesabıma yansımıştı.

-Tüm bunlar olurken aynı zamanda girmem gereken bir sınav vardı ve o sınav gelip çatmıştı. Türkiye'de 168 bininci olarak önemli bir başarı elde etmiştim kendimce ama sınav sistemi daha başarılı olmamı istiyordu. Daha da özel sebeplerden dolayı tercihlerimi son gün sildim ve haberi olmadığını söyleyen babamla uzun bir dönem küs kaldık. Ama ben yemekte söylemiştim, şahitlerim var.

- "Hafta içi" diye bir kavramla tanıştım. Çok güzel bir dönemdi. Hafta içi dört gün dersane üç gün yatış. Bir arkadaşın vasıtasıyla dershane arkadaşım  Sercanla "radyoculuğa" başladık. Her çarşamba yapmayı planladığımız program hava muhalefeti nedeniyle iki haftada bire düştü. Zaten sadece eş- dost dinleyince bir bok da olmadı. Patronun oğlu olan arkadaşım resti çekmeden biz çektik. Ama biraz daha kalsaydık olacak gibiydi...

-YGS sınavında çıkan kopya skandalıyla Türkiye sarsılıyor, biz öğrenciler fenalık geçiriyorduk. Ülkenin her tarafında eylemler vardı ve Sivas'ta da olacaktı. İlk eylemim başarılı geçmişti. Sloganlar hükümet aleyhineydi ve objektiflere "sınav kamburunu taşımayacağız!" döviziyle yakalanmıştım.
NOT: Eylemde çok kısa süre önce ayrıldığım, deli divane gibi peşinden koştuğum eski sevgilimle yan yana slogan atarken buldum bir an kendimi. Dönüp de bir merhabayı esirgediğimiz için ona da bana da kızgınım. Ayrıca gururumu da sikeyim. Ve yine ayrıca keşke tam orada yaşasaydı halkların sevgililiği!

-Tercih dönemi gelip çatmıştı. Şimdi 50bin kişi daha geçerek daha başarılı olduğumu ispat etmiştim. Çok önemli bir ayrımdı benim için, bundan sonra dönüş olmayabilirdi. Babam maddi durumlardan ötürü "Sivas'ta oku." dedi. Ben söz dinlemedim.En son hem onun istediği hem benim istediğim olmuştu. Demiryolcu olan babamın ve benim isteğimle Karabük Raylı Sistemler Mühendisliği'ni kazanmıştım... Nihayet kapağı atmıştık. Hem de garanti bir meslek gözüyle bakılıyordu.

- İlk sene özel bir yurda kaydoldum. Daha özgür gibi hissediyordum kendimi (aslında öyle değildi.) Bununla birlikte Tanrı'yı sorgulamaya başlamıştım. Bazen de tiye almaya...

-Ortalama kasma umuduyla başladığım bölümümde, ilk dönemi iki kırıkla yaralı atlatmıştım.

-Tiyatro Kulübü'nün Senaryo Yazma Eğitimleri'ne katıldım ve edebiyata olan ilgim daha da arttı. Küçük şehrin dezavantajlarını daha az hissetmeye başlamıştım.

-Tiyatro Kulübü'ne katılmamla sahneye çıkmam bir olmuştu. Ufak bir rolle sahne tozunun tadını almıştım ve hayatımın en muazzam keyiflerinden biriydi.

-Gezi Parkı Devrimi gerçekleşti.Ben artık hem Tanrı sorgulayan hem solcu hem de anarşisttim. "Devrim çok eğlenceliydi" fakat beş canımız eksilerek bitmişti. Önemli bir dönüm noktasıydı, ülkemiz için...

-Ulan her şeyi sorguluyorum "solculuk"u niye sorgulamıyorum diyerek solculuğu bıraktım. Bu kadar kısa sürmedi fakat kısaca böyleydi. Hepsi aynı bok diyerek "nihilistlik"in arefesindeydim.

-Dersler bok gibi giderken tiyatro mu mühendislik mi ayrıdına düştüm. Ya tamam ya devamdı benim için. En son mühendis olmamın hem benim için hem ailem için daha iyi olacağına kanaat ederek yönümü mühendisliğe çevirdim. Bu karar bugünün kararıdır. Tiyatroyu askıya aldım belki okuldan sonra devam ederim diyerek...

İşte hikayem böyle... Bir "Life of Pi" değil ama ekmek çıkabilir bundan da...

NOT: Arada atladığım simitçilik, LCW'de stajyer satış danışmanlığı, broşür dağıtıcılığı gibi kısa süreli işleri yazmaya gerek görmedim. Günü kurtarmalık güzel işlerdi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder