8 Haziran 2012 Cuma

BirÖlüyeAşıkOldum...

   Bir kitap,bir film ismi değil bu..Hayır olamaz da zaten benim için.Bir rüya bu,bir rüyaya ağıt da diyebilirim kendim için.Kollarımdan uçup giden bir "can".Evet bir rüyaya aşık oldum.Uyanmak istemediğim bir rüyadan uyandım.Uyandım ve rüyanın sonunu bile yazdım kendimce.Fakat yok bende kalmaya devam edecek ve arayacağım...

7 Haziran 2012 Perşembe

OkeyileSatrançArasındakiFarklar

      Şans eseri uzun bir aradan sonra karşılaştığım,yıllar öncesinde birkaç kitabını okuduğum bir yazar Bülent Akyürek.Çok farklı ve keskin bir yazar kendileri.Bazı fikirlerine katılıp "aaa gerçekten iyi düşünmüş.." derken bazı fikirlerine ise "ee yuh artık.."diyebiliyorsunuz.Fakat bu eskilerin ateisti yenilerin radikal islamcısı abiyi bir okuyalım bakalım.Herkesin alabileceği şeyler vardır.Bu yazısı da benim hoşuma giden bir yazı olmuş ve paylaşayım istedim.


 
 
Her iki oyunun da faydasız ilime girdiği için sevabının olmadığını söyleyerek başlamak istiyorum yazıma.
Okey, zihinsel engelli çocukları eğitirken kullanılan bir oyundu aslında. Yani, sayıları tanıtır, bir sayının arkasından ne gelebileceğini, renkleri öğretir. Ülkemizde niçin bu kadar sevildiğini anlayabilmiş değilim.
Her taşı küfürle çekip, kahır ve sitemle atmak, tahta ıstakadan marangozhane sesi çıkarmak adettendir.
Oyunu kaybeden tarafın “Ne yapayım taş gelmedi, şanssızdım” deme hakkı hep vardır. Yani, okeyde kimsenin zekâsından dolayı yenildiğini söyleyemezsiniz. Siz sadece şanslı olduğunuzu iddia edebilirsiniz. Bu yüzden “Nasıl koyduk değil mi?” sözlerinize kimse gücenmez.
Oysa satranç, bir zekâ ve akıl oyunudur. Birini yenince dalga geçemezsiniz. Çünkü dalga geçerseniz karşıdaki adamın zekâsına hakaret etmiş oluyorsunuz.
Peki, hangisi daha günahtır?
Bence satranç!
Nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Yine boş vakit geçirecek, aklınıza güvenecek, şansa kadere inanmayacak ve sürekli strateji yapacak, rakibinize tuzaklar kurup pusuda bekleyeceksiniz. Tuzak ve pusu bize yakışmaz. Okeye başlarken bencil değilsinizdir, aklınıza güvenmezsiniz, taş gelirse yenersiniz, kadere inandığınız, kendi aklınıza güvenip bencil davranmadığınız baştan bellidir değil mi?
Satranç oynarken kralcısınızdır! Tüm vaktinizi şahı korumaya ayırır, şah için piyonları gözden çıkarırsınız, hep gücün yanında durursunuz.
Zarla oynanan bir satranç icat etseydik, o zaman ben görürdüm şahın halini…
Bir taşla oynarken taa Fransız İhtilali’nden alıp kıyamete kadar olan zaman diliminde başınıza gelecek olanları düşünmek uzun emele girer. Satrançta kadere ve kazaya rol vermezsiniz!
“Amerika, bir adım atarken 150 yıllık hesap yapar, uzun vadeli düşünür abi” sözlerini hatırlayınız. Ne kadar iğrenç, içten pazarlıklı ve kibir kokuyor! Biz SÜLEYMAN DEMİREL kuşağıyız kardeşim, anı yaşa, günü kurtar, sabah ola hayr ola… Allah’a şükür stratejimiz yoktur. Kafayı ilk gömen kazanır felsefesinden geliyoruz…
Kazanırsak şanslıyızdır, kaybedersek taş gelmedi! Aklımızı niçin kullanalım, onu niye riske edelim ki? Ayrıca aklı hiç kullanmamak da bir akıl değilmi ki zaten? Akıl sağlığı aklı kullanmamaktan geçer. Şahı koruyacağız deyyu deli mi olalım?
Okey mi?
Okey.
Şahı koruyup vezir mi olacaksın sanki?
Öyleyse, sat gitsin şahın ebesini…
 
 
 
Bu da bağlantısı:
http://www.bulentakyurek.org/makaleleri/614-okey-ile-satranc-arasindaki-farklar